Lâkin kabul-i adem, hem reddir, hem inkârdır.
Aksine isbat ister. Menfi isbat edilmez, butlan-ı zâtisiyle.
Ger müntefi’ olmazsa, ger adem-i delilse, caiz adem-i kabuldür.
Ger delil-i ademse, olur kabul-i adem.
Birbiriyle mültebis, hükümleri ayrıdır.
Biri şektir, biri inkârdır. İnkâra hakkın yoktur.
Bazen matlub vahiddir, delâili kesirdir.
Biri, hattâ onu da şüphe ile reddedilse yine matlub reddolmaz.
Bazen netice hak, delil bâtıl olur. Zihinde onunla durur.
Madem netice haktır, delile ilişilmez.
Sevad-ı Âzama İttiba Etmeli
Ey talib-i selâmet! Hadis etmiş işaret; sevad-ı âzama et tebaiyet, refakat.
Emevîlik lâkayttı, kazandı en nihayet ekseriyet-i ümmet.
Dayandı, ehl-i sünnet oldu ehl-i cemaat.
Alevîlikte vardı azimet ve salâbet, ekalliyette kaldı.
Bir kısmı, en nihayet rafızîliğe dayandı. İşte bir câ-yı dikkat
Hakkı Bulduktan Sonra Ehak İçin İhtilâfı Çıkarma
Ey talib-i hakikat, madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır.
Bazen hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsen.
İslâmiyet, Selm ve Müsalemettir;
Dahilde Niza ve Husumet İstemez
Ey âlem-i İslâmî! Hayatın ittihadda.
Ger ittihad istersen düsturun bu olmalı: