Fakat merhamet ve ihsan yukarıdan inmeli hem şefkat ve terbiye...
Beşer bunu isterse sarılmalı zekâta, ribayı tardetmeli.
Kur’an’ın adaleti bâb-ı âlemde durup ribaya der;
“Yasaktır! Hakkın yoktur; dönmeli!” Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille. Müdhişini yemeden bu emri dinlemeli.
Beşer Esirliği Parçaladığı Gibi Ecirliği de Parçalayacaktır
Bir rüyada demiştim: Devletler, milletlerin hafif muharebesi;
tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor.
Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı.
Şimdi ecir olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor.
Beşerin başı ihtiyar; edvar-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet,
memlukiyet, esaret, şimdi dahi ecirdir, başlamıştır geçiyor.
Gayr-ı Meşru Tarik, Zıdd-ı Maksuda Gider
اَلْقَاتِلُ لاَ يَرِثُ bir düstur-u azimdir:
“Gayr-i meşru tarik ile bir maksada giden zat,
gâliben maksudunun zıddıyla görür mücazat.”
Avrupa muhabbeti, gayr-ı meşru muhabbet, hem taklid ve hem ülfet.
Akıbet-i mükâfat: Mahbubun gaddarane adaveti, cinâyât...
Fasık-ı mahrum bulmaz, ne lezzet ve ne necat...
Cebir ve İ’tizalde Birer Dane-i Hakikat Bulunur
Ey talib-i hakikat! Maziye, hem musibet; müstakbel ve masiyet ayrı görür şeriat.
Maziye, mesaibe nazar olur kadere. Söz olur Cebriye.
Müstakbel ve maâsi, nazar olur teklife, söz olur İ’tizale.