Temessülün Aksamı Muhtelifedir
Ayinede temessül, münkasım dört surete: Ya yalnız hüviyet;
ya beraber hasiyet; ya hüviyet hem şule-i mahiyet; ya mahiyet, hüviyet.
Eğer misal istersen, işte insan ve hem şems, melek ve hem kelime.
Kesifin timsalleri, ayinede oluyor birer müteharrik meyyit.
Bir ruh-u nuranînin, kendi mir’atlerinde timsalleri oluyor birer hayy-ı murtabıt.
Aynı olmazsa eğer, gayri dahi olmayıp, birer nur-u münbasit.
Ger şems hayevan olaydı; olur harareti hayatı, ziya onun şuuru,
Şu havassa maliktir ayinede timsali. İşte budur şu esrarın miftahı:
Cebrail hem Sidre’de, hem suret-i Dıhye'de, meclis-i Nebevi’de,
Hem kim bilir kaç yerde! Azrail’in bir anda
Allah bilir kaç yerde, ruhları kabzediyor.
Peygamberin bir anda, hem keşf-i evliyada, hem sadık rüyalarda
ümmetine görünür, hem haşirde umum ile şefaatle görüşür.
Velilerin abdalı, çok yerlerde bir anda zuhur eder, görünür.
Müstaid, Müçtehid Olabilir; Müşerri’ Olamaz
İçtihadın şartını haiz olan her müstaid, ediyor nefsi için nass olmayanda içtihad;
Ona lâzım, gayre ilzam edemez. Ümmeti davetle teşri’ edemez.
Fehmi, şeriatten olur; lâkin şeriat olamaz.
Müçtehid olabilir, fakat müşerri’ olamaz.
İcma’ ile cumhurdur, sikke-i şer’î görür.
Bir fikre davet etmek; zann-ı kabul-ü cumhur, şart-ı evvel oluyor.
Yoksa, davet bid’attir; reddedilir. Ağzına tıkılır, onda daha çıkamaz...