ZEYL
Ehl-i raybın bütün şübehatı üç esasa racidir:
Birincisi: Der: “Kur’an’ın ma-bihi’l-imtiyazı ve vuzuh ve ifade üzerine müesses olan belâgata münafidir ki, vücud-u müteşabihat ve müşkilâttır.”
İkincisi: “Şeriatın maksud-u hakikisi olan irşad ve talime münafidir ki, fünun-u ekvanda ibham ve ıtlâkatıdır.”
Üçüncüsü: “Tarik-i Kur’an olan tahkik ve hidayete muhaliftir, işte o da bazı zevahiri delil-i aklînin hilâfına imale edip, hilâf-ı vakiye ihtimalidir.”
Ey muteriz! Ben de derim: Sebeb-i noksan gösterdiğin şu üç nokta, tevehhüm ettiğin gibi değildir. Belki üçü de i’câz-ı Kur’an’ın en sadık şahidleridir.
Birinci noktaya cevap: Şöyle ki: Nâsın ekseri cumhur-u avamdır. Nazar-ı Şâri’de ekall, eksere tabidir. Zira avama müvecceh olan bir hitabı, havass fehm eder ve istifade eder. Bil’akis olursa, olamaz. Cumhur-u avam me’luf ve mütehayyelâtından tecerrüd edip, hakaik-i mücerrede ve makulât-ı sırfeye temaşa edemezler. Meğer mütehayyelâtlarını dürbün gibi tevsit etseler...
Meselâ: Kâinattaki tasarruf-u ilâhîyi, sultanın serir-i saltanatında olan tasarrufunun suretinde temaşa edebilirler. اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى gibi.