Üçüncü Tarik: İptal-i dava-yı Nebî’de, büleğâ-yı muanidîn, hâsidîn için iki yol vardır. Birincisi: Sehl, selim... Eğer mümkün olsa idi. “El-muarazatü bi’l-huruf”; lisan kullanmak. İkinci yol: Âkıbeti meşkûk, belaları çok, hem uzun, hem tehlikeli. O da “Mukarraa-i bi’s-süyuf” yani, kılıç kullanmak. Şimdi onlar ikinci yola sülûk ettiler ki mal ve ruh ve evlâdlarını mehlekede bıraktı. Onlar ise ya sefihtirler. Halbuki ba’de’l-İslâm siyaset-i âlemi idare eden zekâ-yı siyasiyeye malik öyle bir kavim ne sefih olabilir, ne de en fena yolu en iyi yola tercih eder. Demek ki, ıztırarî olarak tarik-i evvelden kat’iyen âciz düşüp, ikinci yola sülûk etmiştir.
S— “Belki muaraza mümkündür! Lakin edilmedi.”
C— Eğer mümkün olsa idi, herkesin damarına dokunduğu için bazı nâs teşebbüs edecekti. Eğer teşebbüs olsa idi, şiddet-i ihtiyaç için işleyeceklerdi. Eğer işlese idiler, zuhurun kesret-i esbabı ve şiddet-i rağbet için tezahür edecekti. Eğer tezahür etse idi, her mezhebi iltizam ve müdafaa edecek bir kısım insan bulunması için onun dahi mültezim ve mutaassıpları bulunacaktı. Eğer çendan taassupla da olsa müdafileri bulunsa idi, mesele mühim olduğu için iştihar edecekti. Eğer iştihar etse idi, pek nahoş şeyleri — Müseyleme'nin hezeyanatı gibi— nakleden tevarih onları da nakledecekti. Demek muaraza mümkün olmamış, onun için edilmemiş. Öyle ise mu’cizdir, çünkü kelâmullahtır.