Bâhusus mecmu-u harekâtının imtizacından ciddiyet, hakkıyet şule-i cevvâle gibi; ve in’ikâsatından ve muvazenatından sıdk ve isabet berk-i lâmi’ gibi tezahür ve tecelli ediyor.
Şimdi mesele-i âliye-i zatiyeyi temaşa ve ziyaret etmekten evvel dört nükteyi bilmek lâzımdır:
Birincisi: لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ kaidesine binaen sun’î ve tasannuî olan bir şey ne kadar mükemmel olsa da tabiî yerini tutmadığından, heyetinin feletâtı, muzahrefiyetini ima edecektir.
İkincisi: Ahlâk-ı âliyenin, hakikatın zeminiyle olan rabıta-i ittisali ciddiyettir. Ve deveran-ı dem gibi hayatlarını idame eden ve imtizaclarından tevellüd eden haysiyete kuvvet veren ve heyet-i mecmuasına intizam veren yalnız sıdktır. Evet, şu rabıta olan sıdk ve ciddiyet kesildiği anda o ahlâk-ı âliye kurur ve hebâen gidiyor.
Üçüncüsü: Umur-u mütenasibede temayül ve tecazüb; ve eşya-yı mütezadda tenafür ve tedafü kaide-i meşhuresi maddiyatta nasıl cereyan ediyor, maneviyat ve ahlâkta dahi cereyan eder.
Dördüncüsü: لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ mecmuda bir kuvvet ve hasiyet var ki, eczada bulunmaz.
Şimdi gelelim maksada: İşte âsâr ve siyer ve tarih-i hayatı! Hatta a’dânın şehadetleriyle Zat-ı Peygamber’de vücudu muhakkak olan ahlâk-ı âliyenin kesret ve ihata ve tecemmu-u imtizacından tevellüd eden,