İşte bu sırdandır ve nübüvvet-i Muhammediye’ye (a.s.m.) mukaddime olmasındandır ki, Kur’an-ı Hakîm ahvâl-ı enbiyayı kesretle zikrediyor.
İkinci: Enbiyanın nübüvvet-i Ahmediye’ye işarat ve beşaretleridir. Kütüb-ü münzele pek çok tahrif ve tağyir olmakla beraber ehl-i tetkik pek çok işarat ve beşaretlerini nakletmişlerdir. (1) Ezcümle, Hüseyn-i Cisrî, risalesinde yüz delil kadar tâdad ediyor. Burada iktisaren ehline havale ediyoruz.
İKİNCİ ŞUA
-Zât-ı Nuranîsine Müracaat-
Mukaddime
Delil-i sıdk harika olmak lazım değildir. Resûl-ü Ekrem’in her bir fiilinde ve her bir hâlinde, her bir kaalinde sıdk lemean eder. Fakat her hâli harika olmak lâzım değildir. Zira harika izharı tasdik-i müddea içindir. Hacet olmadığı veya münasib olmadığı vakitte cereyan-ı umumiyeye mütabaatla âdâtullahın kavanînine destedad-ı teslim oluyor ve öyle olmak gerektir.
Evet, Peygamber’in delil-i sıdkı her bir hareket, her bir hâlidir. Nebiyy-i Kureyşî’nin her bir hâli ve hareketi mazbut-u ümmettir. Çünkü menabi-i şeriattır. Evet, her bir hareketinde adem-i tereddüt ve muterizlere adem-i iltifat ve muarızlara adem-i mübâlât ve muhalif olanlardan adem-i tahavvüfü, sıdkını ve ciddiyetini gösteriyor. Hem de evamirinde hakikatın ruhuna olan isabeti hakkıyetini gösterir.
Elhasıl: Hileyi ve adem-i vüsuku ve itminansızlığı ima eden tahavvüf ve tereddüt ve telaş ve mübâlât gibi umurlardan müberra iken bilâ-perva ve kuvvet-i itminanla en hatarlı makamlarda olan hareketi ve nihayette olan isabeti ve iki âlemde semere verecek olan zîhayat kaideleri harekâtıyla tesis ettiğine binaen, her bir fiil ve her bir tavrının iki taraftan yani bidayet ve nihayetten ciddiyeti ve sıdkı nazar-ı ehl-i dikkate arz-ı didar ediyor.