Ben de derim:
نَعَمْ وَسُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى لِعَدَمِ ضِدِّهِ
وَلَوْلاَ الْجَنَّةُ وَالزَّمْهَرِيرُ لَمَا عَذَّبَتْ جَهَنَّمُ وَلاَ اَحْرَقَتْ
"Cennet olmasa, Cehennem tazib etmez. Zemherir olmasa, ihrak etmez."
Nefisperestlerin Nazar-ı Dikkatine
(1) Bir lokma kırk paraya, bir lokma on kuruşa; ağıza girmeden, boğaza geçtikten birdirler. Yalnız birkaç saniye, ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan zaikayı taltif ve memnun etmek için, birden ona gitmek, israfın en sefihidir.
Eskide, ekser İslâm aç değildi, tereffühe ihtiyar var idi. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.
Lezzetperestlerin Nazar-ı Dikkatine
İnsan eski zamanını düşünse, ya lisanı veya kalbi, ya “âh, âh” veya “oh, oh” tahattur veya telaffuz edecektir. Ah, müstetir elemin tercümanıdır. Oh, ruhda muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir. “Ah”ı dediren lezaiz-i maziyenin tasavvur-u zevalidir. Çünkü zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet de elemdir. Şâirlerin divanları, tasavvur-u zeval-i lezzetten gelen bir elem-i fikrînin birer feryadıdır. “Oh”, yani elhamdülillah dedirttiren, âlâm-ı maziyenin tasavvur-u zevali, verdiği lezzet-i ruhaniyenin ünvanıdır. Demek muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli, hoşgeldin demeli.
Evlenmeli
Bekârlık, bîkârların kârıdır.
Bâkire; iki sülüs kadın, bir sülüs erkekdir. Bekâr; iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur. İzdivaç tasfiye, tehzib eder.