Hem yine onun netacidir ki, mukteza-yı beşeriyet olan, beyne’s-selef cereyan eden tenkidat-ı rakibkârane veya hakperestaneyi, sofestâicesine bir cerbeze ile her birinin hakkında başkalarının tenkidatını irae edip eazım-ı ümmet hakkında hürmetsizlik ve emniyetsizliği telkin ederek, o vasıta ile ezhandaki İslâmiyetin kudsiyetini sarsıyor. İşte bunlar gibi çok mazarrat-ı azime, şu nevi cerbezeden tevellüd ediyor.
İstanbul’u düşündükçe, iki karış kadar dili uzanmış, sair azası neşv ü nemadan mahrum kalmış, ihtiyar bir çocuğun timsali zihnime geliyor.
S— Anadolu aleyhinde çıkmış olan fetvaya ne dersin? (Haşiye)
C— Fetva-yı mahz değil ki, itizar edilsin. Belki “kaza”yı tazammun eden bir fetvadır. Çünkü, fetvanın kaza’dan farkı; mevzuu âmmdır, gayr-ı muayyendir, hem mülzim değil. Kaza ise, muayyen ve mülzimdir. Şu fetva ise, hem muayyendir, kim nazar etse bizzarure muradı anlar. Hem mülzim olmuştur. Çünkü, avam-ı müslimîni onlar aleyhinde sevketmek de esbabın en âhiridir.
Madem ki şu fetva, “kaza”yı tazammun ediyor. Kazada iki hasmı dinletmek zaruridir. Anadolu da söylettirilmeliydi; netice-i müddeiyatlarını aleyhlerinde olan davalarla, siyasiyyun ve ulemadan bir heyet tarafından, maslâhat-ı İslâmiye noktasında muhakeme edildikten sonra fetva verilebilirdi.
Zaten şimdi bazı hakaikda bir inkılâb var. Ezdad isimlerini değiştirip, mübadele etmişler. Zulme adalet, cihada bağy, esarete hürriyet namı veriliyor.