Menfiye kapılan, harf gibi, دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فِى نَفْسِ غَيْرِهِ yahut لاَيَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى فِى نَفْسِهِ tarif edilir. Demek bütün harekâtı, bizzat hariç hesabına geçer. Çünkü iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti faide vermez. Bahusus menfi iki cihet-i zaafla hariç cereyanının kuvvetine bir âlet-i lâ-ya’kıl olur.
Diğer müsbet cereyan ise ki, dahilden muvafık şeklini giyer. İsim gibi دَلَّ عَلٰى مَعْنًى فِى نَفْسِهِ dir. Hareketi kendinedir. Tebei haricedir. Lâzım-ı mezheb mezheb olmadığından, belki muahez değil. Bahusus iki cihetle kuvveti, hariç cereyanın müsbet ve zaafına inzimam etse, harici kendine âlet-i lâ-yeş’ur edebilir.
Dediler:
— Dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.
Dedim:
— Evet lâzımdır. Fakat kat’î bir şart ile ki, muharrik, aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hata da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mesuldür.
Denildi:
— Nasıl anlarız?
Dedim:
— Kim fasık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mal-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslekdaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavi bir ekseriyette, dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.