وَلَا يَتَّخِذْ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ
Binler nüktesinden bir nükte:
Sofiye meşrebinden kat-ı nazar, İslâmiyet vasıtayı red, delili kabul ve vesileyi nefiy, imamı isbat eder. Başka din vasıtayı kabul eder. Bu sırra binaendir ki, Hristiyanda servet ve rütbece yüksek olanlar, ziyade dindardır. İslâmiyette avam ise, servet ve rütbece yüksek olanlardan ziyade dine merbuttur. Zira bir zî-rütbe enaniyetli bir Hristiyan, ne derece dinde mütesallib ise, o derece mevkiini muhafaza ve enaniyetini okşar, kibrinde imtiyazından fedakârlık etmez. Belki kazanır. Bir Müslim ne derece dine mütemessik ise, o derece kibrinden, gururundan hatta izzet-i rutebîden fedakârlık etmek gerektir.
Öyle ise, kendini havas zanneden zalimlere, mazlumîn ve avamın hücumu ile, Hristiyanlık havassın tahakkümüne yardım ettiğinden parçalanabilir. İslâmiyet ise, dünyevî havasdan ziyade avamın malı olduğundan, esasat itibariyle müteessir olmamak gerektir.
* * *
يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ
Pek çok desatir-i külliye ve bir kısım desatir-i ekseriyi tazammun eder. Ferde, cemaate, nev’e, mesleğe şamildir. Yalnız ekseri düsturların mâsadakatından bir iki misal zikredeceğiz.
Lâkayd Emevilik, nihayet Sünnet-Cemaate; salâbetli Alevîlik, nihayet Râfiziliğe dayandı. Hem zalime karşı miskinliği esas tutan Hristiyanlık, nihayet tecellüd; cebbarlığa ve zalime karşı cihad, izzet-i nefsi esas tutan İslâmiyet, -eyvah!- nihayet miskinlikte karar kıldı.