Meselâ: Bir mahiyet-i mücerrede bütün cüz’iyatına en asgarına, en ekberine yorulmadan, tenakus etmeden, tecezzisiz bir bakar. Mülk cihetindeki teşahhusat, hususiyat müdahale edip tağyir edemez. İşte tecerrüdün sırrı.
Meselâ: Bir kumandan arş emri ile bir neferi tahrik, bir orduyu tahrik eder. İşte itaat sırrı.
Zira her şeyin bir nokta-i kemali ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil ihtiyaç, muzaaf ihtiyaç aşk, muzaaf aşk incizabdır. Mahiyat-ı mümkinatın mutlaka kemali, mutlak vücuddur. Hususi kemali, istidadatını bilfiile çıkaran has vücuddur. Bütün kâinatın “Kün” emrine itaatı, bir zerre neferi itaatı gibidir. “Kün” emr-i ezelisine mümkinin itaat ve imtisalinde, meyil ve ihtiyaç ve şevk ve incizab mümtezic, mündemicdir. Nukat-ı selâse, hususan üçüncü nokta’daki esrar-ı sitte ile, mülk ve mümkin canibinde değil, melekûtiyet ve kudret-i ezeliye cihetinde nazar edilse, istinkâra incirar eden istib’ad zail ve nefs mutmainne olur. Şöyle: Madem ki, kudret-i ezeliye gayr-ı mütenahiyedir, zatiyedir, zaruriyedir. Her şeyin lekesiz, perdesiz cihet-i melekûtiyeti ona müteveccihdir, ona mukabildir. İmkân itibariyle mütesavi, mütevazinü’t-tarafeyndir. Şeriat-ı fıtriye-i kübra olan nizama mutidir. Avaik ve hususiyat-ı münevviadan cihet-i melekûtiyet mücerreddir. Küll-ü âzam, cüz-ü asgara nisbeten, kudrete karşı ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Haşirde bütün zevi’l-ervah ihyası, mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineği, baharda ihya ve in’aşından kudrete daha ağır olamaz. Mezkûr üç nokta dikkat-ı nazara alınsa görünür ki, مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ mübalâğasız, mücazefesiz doğrudur, haktır, hakikattır.
***