Bu sırdandır ki bizde sülûk tevazudan başlar, mahviyetten geçer. Fenafillah makamını görür. Gayr-ı mütenahî makamatta sülûke başlar. Ene ve nefs-i emmare kibriyle, gururuyla söner. Hristiyanda, ene levâzımatıyla kuvvetleşir. Enesi kuvvetli müteşahhıs bir adam Hristiyan olsa, mütesallib olur. Fakat Müslüman olsa lâkayd olur. (Tuluat)
• Âşık-ı hakiki, tarikde hata, tabirde yanlış etse de, yine maşuk-u hakikiye gider. Zira aşk, cemal-i cazibedara müncezib bir cezbedir. Bazen netice hak ve mütehakkık, delil ve vesile hata olabilir. (Haşiye)
Veli-yi ârif, tarikde yanlış surette hata etse, matlub-u hakikiyi bulamaz. Zira yol bozuksa, maksuda götüremez. Şart olmazsa, meşrut dahi hasıl olmaz. Âşık-ı muhtî, binefsihi hâdi, li-gayrihi mudılldır. Ârif-i muhtî dalldır. Güruh-u ârifînden bir kısmın idam ve idlâline sebep olan işarat ve şatahatı, âşıkîn kısmı tasrih ettiler, hürmete mazhar kaldılar. Marifeti aşkına gâlib olan Muhyiddin-i Arabî, işaret etti, kendini oklara hedef etti. Câmi-i âşık tasrih etti; hürmetle yaşadı. İbnü’l-Farıd, Muhyiddin'den daha ileri gitti, ümmetin itabından ondan geri kaldı. Aşksız İbn-i Seb’în'in sözleri ilhad telâkki edildi. (Tuluat)
_____________________________
Haşiye:
S– Tarikatlardaki muhtelif zikir ayinlerine ne dersin?
C– Ef’al ve harekâta ibadet nazarıyla bakılmamak, hem vakar-ı zikre münafi olmamak, hem şer’an menhî hareket bulunmamak şartıyla zararsızdır. Harekât; kasdî, ihtiyarîden ziyade incizabî, ıztırarî olmalı. Zira asl-ı ibadet nefs-i zikirdir. Harekâtın tayini, ayet, ihtiyara bırakmıştır. Şer’an tayin edilen ef’ale benzemez. Şer’î olan, ceviz-i hindîye benzer; kışrı da lübbdür. Tasavvufî olan, cevizimize benzer; kışrı yenilmez.