وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ câmi bir tevhiddir. Yani; Zatında, sıfatında, ef’âlinde naziri, şeriki, şebihi yoktur. لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
Şu sure, bütün enva-ı şirki reddeder. Ve yedi meratib-i tevhidi tazammun eden altı cümlesi mütenaticedir. Her biri ötekinin hem neticesi, hem bürhanıdır (Şuaat)
• Muvahhid-i ekber ve tevhidin bürhan-ı muazzamı olan kâinat, değil yalnız erkân ve azası belki bütün hüceyratı, belki bütün zerratı birer lisan-ı zâkir-i tevhid olarak bu büyük bürhanın sada-yı bülendine iştirak ederek hep birden Lâ ilâhe illallah diye mevlevi-vari zikrediyorlar. (Nokta)
• Tevhidin bürhan-ı nâtıkı olan Kur’an’ın sinesine kulağını yapıştırsan işiteceksin ki, kalbinde derinden derine gayet ulvi, nihayet derecede ciddi, gayet samimi, nihayet derecede mûnis ve mukni ve bürhan ile mücehhez bir sada-yı semavî işiteceksin ki: اَللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ tekrar ediyor. (Nokta)
• Evet şu bürhan-ı münevver, altı ciheti de şeffaftır. Üstünde sikke-i i’caz, içinde nur-u hidayet, altında mantık ve delil, sağında aklı istintak, solunda vicdanı istişhad, önünde hayır, hedefinde saadet, nokta-i istinadı vahy-i mahz’dır. Vehmin ne haddi var girebilsin! (Nokta)
• Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan “irade, zihin, his, latife-i rabbaniye” her birinin bir gayâtü’l-gayâtı var: İradenin ibadetullahtır.