• Şeriat ikidir:
Birincisi: Âlem-i asgar olan insanın ef’al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır.
İkincisi: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden ve sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir ki, bazen yanlış olarak “tabiat” tesmiye edilir. Melâike bir ümmet-i azimedir ki, sıfat-ı iradeden gelen ve şeriat-ı fıtriye denilen evamir-i tekviniyenin hamelesi ve mümessili ve mümtesilidirler. (Nokta)
• اِذَا وَازَنْتَ بَيْنَ حَوَاسِّ حُوَيْنَةٍ خُرْدَبِينِيَّةٍ وَحَوَاسِّ اْلاِنْسَانِ تَرٰى سِرًّا عَجِيبًا (Kızıl Îcaz)
• اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كُتِبَ فٖيهَا سُورَةُ يٰسٓ (Kızıl Îcaz)
• Maddiyyunluk manevî tâundur ki, beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı ilâhiye çarptırdı. Telkin, taklid, tenkid kabiliyeti tevessü ettikçe, o tâun da tevessü eder.
• En bedbaht, en muzdarip, en sıkıntılı işsiz adamdır. Zira, atalet ademin ammizadesi, mevtin biraderzadesidir. Sa’y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.
• Ribanın kab ve kapıları olan bankaların nef’i, beşerin en fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâma zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. Zira gâvur-u harbî hürmetsiz, ismetsizdir.
• Cuma’da hutbe, zaruriyat ve müsellematı tezkirdir; nazariyatı talim değildir. İbare-i Arabiye daha ulvî ihtar eder.
• Hadis ile ayet muvazene edilse görünür ki, beşerin en beliği dahi, ayetin belâgatine yetişmez ve o, ona benzemez.
Temmet