• Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür. (Münazarat)
• Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul, adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır. (Tuluat)
• Şüphe, bir delili, yüz delili atsa da, medlûle iras-ı zarar edemez. Çünkü binler delil var. (Rumuz)
• Sevad-ı âzama ittiba edilmeli. Lâkayd Emevilik, en nihayet Sünnet-i Cemaate; ekalliyette kalan salâbetli Alevilik, en nihayet Rafıziliğe dayandı. (Sünuhat)
• Hakta ittifak, ehakta ihtilâf olduğundan, bazen hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir. Herkes kendi mesleğine “Hüve hakkun” demeli, “Hüve’l-hakku” dememeli. Veyahut “Hüve’l-ahsen” demeli, “Hüve’l-hasen” dememeli. (Rumuz)
• Cennet olmazsa, Cehennem tazip etmez. Zemherir olmazsa, ihrak etmez. (İşarat)
• Zaman ihtiyarlandıkça Kur’an gençleşiyor, rümuzu tavazzuh ediyor. (İşarat)
• Bazen nur, nâr göründüğü gibi, şiddet-i belâgat dahi mübalâğa görünür. (Sünuhat)
• Hararette meratib, burudetin tahallülüyledir. Hüsündeki derecat, kubhun tedahülüyledir. Kudret-i ezeliye zatiyedir, lâzımedir, zaruriyedir; acz tahallül edemez, meratib olamaz, her şey ona nisbeten müsavidir. (Sünuhat)
• Şemsin feyz-i tecellisi olan timsâli, deniz sathında, denizin katresinde aynı hüviyeti gösteriyor. (Nokta)
• Cilve-i tevhiddendir ki, kesretin mebdei vahdettir; müntehası da vahdet kesb ediyor. (Nokta)