• Musibet-i amme, ekseriyetin hatasına terettüb eder. Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddimesidir. (Sünuhat)
• Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, âlil bir uzvun reçetesi, ittiba-ı Kur’an’dır. (Muhakemat)
• Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, tali’siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâm’dır. (Münazarat)
• Şehid, kendini hayy bilir. Feda ettiği hayatı, sekeratı tatmadığından, gayr-ı münkatı ve baki görüyor; yalnız, daha nezih olarak buluyor. (Sünuhat)
• Adalet-i mahza-i Kur’aniye, bir masumun hayatını ve kanını, hatta umum beşer için de olsa heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir. (Sünuhat)
• Hodgâmlıkla, öyle insan olur ki, heves ve ihtirasına mâni her şeyi, hatta elinden gelirse dünyayı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister. (Sünuhat)
• Havf ve zaaf, tesirat-ı hariciyeyi teşci eder. (Sünuhat)
• Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez. (Sünuhat)
• İstanbul siyaseti, İspanyol (hastalığı) gibi bir hastalıktır. (Sünuhat)
• Tasadduk malda olduğu gibi, ilimde, fikirde, fiilde de olur. (İşaratü’l-İ’caz)
• Deli adama “İyisin, iyisin” denilse iyileşmesi, iyi adama “Fenasın, fenasın” denilse fenalaşması nadir değildir. (Münazarat)
• Düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur. Düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır. (Sünuhat)
• İnadın işi: Şeytan birisine yardım etse, “Melek” der, rahmet okutur. Ötekinde melek görse, “Libasını değiştirmiş (şeytandır)” der, lânet eder. (Sünuhat)
• Bir derdin dermanı, başka bir derde zehir olabilir. Bir derman, hadden geçse, dert getirir. (Münazarat)
• اَلْجَمْعِيَّةُ الَّتِى فِيهَا التَّسَانُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَحْرِيكِ السَّكَنَاتِ
وَالْجَمَاعَةُ الَّتِى فِيهَا التَّحَاسُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَسْكِينِ الْحَرَكَاتِ
(Münazarat)