• Paslanmış bîhemta bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır. (Sünuhat)
• Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür. (Münazarat)
• Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse, hakikate inkılâb eder, hurafata kapı açar. (Münazarat)
• İhsan-ı ilâhiden fazla ihsan, ihsan değildir. Her şeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir. (Münazarat)
• Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder. (Münazarat)
• Hadis, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattir. (Münazarat)
• İhya-yı din, ihya-yı millettir. Hayat-ı din, nur-u hayattır. (İşarat)
• Nev-i beşere rahmet olan Kur’an, ancak umumun lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.
Medeniyet-i hâzıra, beş menfi esas üzerine teessüs etmiştir:
Nokta-i istinadı, kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür. Hedef-i kasdı, menfaattir. O ise, şe’ni tezahümdür. Hayatta düsturu cidaldir. O ise, şe’ni tenazu’dur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfi milliyettir. O ise, şe’ni müdhiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşci ve arzularını tatmindir. O hevâ ise, insanın mesh-i manevisine sebeptir.
Şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet:
Nokta-i istinadı, kuvvete bedel haktır ki, şe’ni adalet ve tevazündür. Hedefte, menfaat yerine fazilettir ki, şe’ni muhabbet ve tecazübdür. Cihetü’l-vahdette, unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî, vatanî, sınıfîdir ki, şe’ni samimî uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedafü’dür. Hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teavündür ki, şe’ni ittihad ve tesanüddür. Hevâ yerine hüdâdır ki, şe’ni insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür. (Sünuhat)
• Mevcudiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört el ile sarıl; yoksa mahvolursun. (Sünuhat)