• Tarik-i gayr-ı meşru ile bir maksadı takip eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür. (Tuluat)
• Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin akıbeti, mükâfatı; mahbubun gaddarane adavetidir. (Sünuhat)
• Maziye, mesaibe kader nazarıyla ve müstakbele, measiye teklif noktasında bakmak lâzımdır. Cebir ve İtizal, burada barışırlar. (Tuluat)
• Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde ceza’a iltica etmemek gerektir. (Tuluat)
• Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiye ve namus-u millînin yaraları pek derindir. (Sünuhat)
• Öyle zaman olur ki, bir kelime bir orduyu batırır, bir gülle otuz milyonun mahvına sebeb olur. Öyle şerait tahtında olur ki, küçük bir hareket, insanı âlâ-yı illiyyîne çıkarır. Öyle hâl olur ki, küçük bir fiil, insanı esfel-i sâfilîne indirir. (Sünuhat)
• Bir dane sıdk, bir harman yalanları yakar. Bir dane hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır. (Münazarat)
• لاَ يَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ
“Her söz doğru olmalı; her doğru, söz olmamalı!” (İşaratü’l-İ’caz)
• Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır. (Münazarat)
• İnsanı canlandıran emeldir, öldüren yeistir. (Münazarat)
• Eskiden beri i’lâ-yı kelimetullah ve beka-yı istiklâliyet-i İslâm için farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile kendini, yek-vücud olan âlem-i İslâma fedaya vazifedar ve hilâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişafını harikulâde tâcil etti. (Sünuhat)
• Hristiyanlığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir (Sünuhat)