• Desatir-i hikmet, nevamis-i hükûmetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse, cumhur-u avamda müsmir olamaz. (Tuluat)
• Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler. (Münazarat)
• Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır. Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister. (Münazarat)
• Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil. (Sünuhat)
• Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu ve mahviyet iken, tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuştur. Fukara aczi, avamın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken, esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur. (İşaratü’l-İ’caz)
• Bir şeyde mehasin ve şeref hasıl oldukça, havassa peşkeş ederler. Seyyiat olsa, avama taksim ederler. (Tuluat)
• Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler. (Tuluat)
• Bütün ihtilâlât ve fesadın asıl ve madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menbaı, tek iki kelimedir.
1: “Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne.”
2: “İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim.”
Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki, o da zekâttır. İkinci kelimenin devası, hurmet-i ribadır. Adalet-i Kur’aniye âlem kapısında durup, ribaya, “Yasaktır, girmeye hakkın yoktur” der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhişini yemeden dinlemeli. (İşarat)
• Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez. (Sünuhat)