• Esbaba tesir-i hakiki verilmemiş; vahdet ve celâl öyle ister. Lâkin, mülk cihetinde, esbab dest-i kudrete perde olmuştur; izzet ve âzamet öyle ister; tâ, nazar-ı zâhirde, dest-i kudret mülk cihetindeki umur-u hasise ile mübaşir görülmesin. (Nokta)
• Mahall-i taallûk-u kudret olan her şeydeki melekûtiyet ciheti, şeffaftır, nezihtir. (Nokta)
• Âlem-i şehadet, avalimü’l-guyûb üstünde tenteneli bir perdedir. (Nokta)
• Bir noktayı tam yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahi lâzımdır. Zira, şu kitab-ı kebir-i kâinatın her bir harfinin, bahusus zîhayat her bir harfinin, her bir cümlesine müteveccih birer yüzü, nazır birer gözü vardır. (Nokta)
• Meşhurdur ki, hilâl-i ıyde bakarlardı. Kimse bir şey görmedi. İhtiyar bir zat yemin ederek “Hilâli gördüm” dedi. Halbuki gördüğü hilâl, kirpiğinin tekavvüs etmiş beyaz bir kılı idi. Kıl nerede, kamer nerede? Harekât-ı zerrat nerede, fâil-i teşkil-i enva nerede? (Nokta)
• Tabiat, misalî bir matbaadır, tâbi’ değil. Nakıştır, nakkaş değil. Kabildir, fail değil. Mistardır, masdar değil. Nizamdır, nâzım değil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir, hakikat-i hariciye değil. (Nokta)
• Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir. (Nokta)
• Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümuvv der: “Sünbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: “Piliç olacağım.” Biiznillâh olur, doğru söyler. Bir avuç su, incimad ile meyelân-ı inbisat ile der: “Fazla yer tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, sıfat-ı iradeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir. (Nokta)
• Karıncayı emirsiz, arıyı yâsubsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri nebisiz bırakmaz. (Nokta)