Bunun gibi; onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar. Kur’an’ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menbaı olan Avrupa muhabbetine bedel husumetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun, bu, maksadların hakikatini tağyir edemez.
BEŞİNCİ HATVESİ: Der: “İrade-i hilâfet siyasetimin lehinde çıktı.”
Şu vesveseye karşı deriz:
Bir şahsın arzu-yu zatîsi ve emr-i hususîsi başkadır; ümmet namına ‘emîn’ olarak deruhte ettiği emanet-i hilâfetten hasıl olan şahsiyet-i maneviyenin iradesi bambaşkadır. Bu irade bir akıldan çıkıp, bir kuvvete istinad ederek âlem-i İslâm’ın maslâhatını takip eder. Aklı ise şura-yı ümmettir, senin vesvesen değil. Kuvveti, müsellah ordusu hür milletidir, senin süngülerin değildir. Maslâhat da, muhitten merkeze nazar edip, İslâm için faide-i uzmayı tercih etmektir. Yoksa aksine olarak merkezden muhite bakmakla âlem-i İslâm’ı bu devlete, bu devleti de Anadolu’ya, Anadolu’yu da İstanbul’a, İstanbul’u da hanedan-ı saltanata tearuz vaktinde feda etmek gibi hod-endişane fikir ve irade; değil Vahidüddin gibi mütedeyyin bir zat, hattâ en facir bir adam da yalnız ism-i hilâfeti taşıdığı için ihtiyarıyla etmez. Demek mükrehtir (1) , o halde ona itaat adem-i itaattir.
ALTINCI HATVESİ: Der ki: “Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?”
Şu vesveseye karşı deriz:
En ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli kuvvetin bizi ye’se düşürmüyor.