Evet, Avrupa küre-i zeminin hums-u aşeri iken nev-i beşerin bir rub’unu letafet-i fıtriyesiyle kendine çekmiş. Hikmeten sabittir ki, efrad-ı kesirenin içtimaı, ihtiyacatı intac eder. Görenek gibi çok esbab ile tekessür eden hâcât, zeminin kuvve-i nâbitesine sıkışmaz. İşte şu noktadan ihtiyaç sanata ve merak ilme ve sıkıntı vesait-i sefahete hocalık edip, talime başlarlar. Evet; fikr-i sanat, meyl-i marifet kesretten çıkar. Avrupa’nın darlığı ve deniz ve enharı olan vesait-i tabiiye-i münakaleyi içinde dolaşması sebebiyle tearüf ticareti, teavün iştirak-ı mesaiyi, temas telâhuk-u efkârı, rekabet müsabakatı tevlid ederler. (Nüsha Farkı) Ve bütün sanayinin maderi olan demir madeni kesret ile içinde bulunduğundan, o demir, medeniyetlerine öyle bir silah-ı kuvvet vermiştir ki, dünyanın bütün enkaz-ı medeniyetleri gasb ve garet edip, gayet ağır bastı, mizan-ı zeminin muvazenetini bozdu.
Hem de her şeyi geç almak, geç bırakmak şanından olan burudet-i mutedilâne, sa’ylerine sebat, metanet verip, medeniyetlerini idame etmiştir. Hem de ilme istinad ile devletlerinin teşekkülü, mütekabil kuvvetlerinin tesadümü, gaddarane istibdatlarının iz’acatı, engizisyonâne taassublarının aksü’l-amel yapan tazyikatı, mütevazi unsurlarının rekabetle müsabakatı, Avrupalıların istidatlarını inkişaf ettirip mezâyâ ve fikr-i milliyeti uyandırdı.
İkinci Sebep: Nokta-i istinaddır. Evet her bir Hristiyan başını kaldırıp, müteselsil ve mütedahil maksadların birine el atsa, arkasına bakar ki; istinad edecek, kuvve-i maneviyesine daima imdat edip hayat verecek, gayet kavi bir nokta-i istinad görür. Hatta en ağır ve büyük işlere karşı mübarezeye kendinden kuvvet bulur.