yüksek sadâ ile sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik bir kavme: “Cehalet ve fakra hücum için fen ve sanat ve silâh başına, ileri arş!” emrini veriyor.
Hem de ‘hakikat’ denilen, tabakat altında mestur ve mahpus kalmış ve tabaka-i istibdadın mahv ve ref’iyle, omuzu üstünde olan tabaka-i cehl ve gafletin tahfifiyle ihtizaza gelmiş ve kıyama teşebbüs etmiş olan muhbir-i hakaik size her cihetle haber veriyor ki: "Mahiyetinizde dest-i kaderin ektiği istidadatı ve mukadderatınızı fiile çıkaran ve mahiyet-i kavmiyenizde saklanmış olan secâyanızı âb-ı hayat-ı maarifle iska etmek vaktidir. Yoksa kuruyacak yahud tefessüh edecektir."
Hem de ‘ihtiyaç’ denilen, medeniyetin pederi ve terakkiyatın müessisi olan üstad-ı ihtiyaç, sillesini kaldırmış, size hükmediyor ki: "Ya hayat ve hürriyetinizi bu sahra-yı vahşette garete vereceksiniz veyahut meydan-ı medeniyette fen ve sanat balon ve şimendiferine binerek istikbali istikbal ve o ahval-i müttefikayı istirdad ederek kâbe-i kemalâta koşacaksınız."
Hem de ‘milliyet’ denilen, mazi derelerinden ve hâl sahralarından ve istikbal dağlarından hayme-nişîn olan Rüstem-i Zâl ve Salâhaddin-i Eyyubî gibi Kürd dâhi kahramanlarıyla bir çadırda oturan bir aile gibi, herkesi başkasının haysiyet ve şerefi ile şereflendiren ve hissiyat-ı ulviyenin enmuzeci olan fikr-i milliyetiniz size emr-i kat’î ile emrediyor ki: "Tâ her biriniz umum bir milletin mâkes-i hayatı ve hâmi-i saadeti ve umum milletin bir misal-i müşahhası olunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira maksadın büyümesi ile himmet de büyür. Ve hamiyet-i millînin galeyanıyla ahlâk da tekemmül ve teali eder."
Hem de ‘meşrutiyet’ denilen, sebeb-i saadet-i akvam ve hâkimiyet-i milliyeyi temin ile makine-i hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz’iyeyi