Üçüncüsü: Fuzulîlik olarak iki fikri beyan etmiştim:
Birincisi: Şu zaman-ı terakkide medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eden İslâmiyet, medeniyet-i hâzıraya nisbetle terakki etmemiş. Bunun da en büyük sebebi, üç büyük şubelerin —ki, “cümlenin maksudu bir amma, rivayet muhtelif” masadakına muvafık ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekyenin— tebayün-ü efkâr ve tehalüf-ü meşaribidir. Ehl-i medrese, ehl-i mektebi bazı gayr-ı murad olan zevahirin teviliyle zaaf-ı akide ile ittiham ediyorlar. Bunlar ise, berikileri fünun-u cedideye adem-i vukufları sebebiyle nâkıs ve gayr-ı mutemed addediyorlar. Ehl-i medrese ehl-i tekyeyi, ibadet olan zikri, sebeb-i şevkî vaz’ olunmuş olan bazı mübah a’mâl ve harekâtına —ki, avam ve cahil hataen ibadet zannederler, halbuki bu zan bâtıldır. İbadet yalnız zikirdir; harekât, mübah olmak şartıyla caizdir. Bu zann-ı avama binaen— bunlara ehl-i bid’at nazarıyla bakıyorlar. Bunların tefritiyle ve ötekilerin ifratıyla müsamaha kapısı açıldı, bazı bid’at, zikir ile ihtilât eyledi.
Bu tebayün-ü efkâr ve tehalüf-ü meşarib ahlâk-ı İslâmiyeyi sarsmış ve terakkiyat-ı medeniyetten geri bırakmıştır. Bunun da çaresi, mekâtipte ulûm-u diniyeyi bihakkın okutmak ve medariste lüzumsuz kalan hikmet-i atikaya bedel, bazı fünun-u lazime-i cedide tahsil olunmak ve tekyelerde mütebahhirîn ulema bulunmaktır. Bu takdirde şuubat-ı selâse yek-âhenk-i terakki olarak kat-ı meratib etmek kaviyyen me’muldür.
İkinci Fikir: Vaizlere aittir ki, bunlar müderris-i umumidir; bunların nesâyihinde kendimce bir tesir hissetmedim. Düşündüm, kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum: