İkincisi: Bu geçen musibet-i azimeye sebebiyet veren fırkaların iftirakını, tevhid ile önüne sed olmak idi. Vâ esefâ ki, zaman fırsat vermedi. Seyl geldi, beni de yıktı. Hem derdim: Eğer bir yangın olsa bir parçasını söndüreceğim. Fakat elbisem de yandı ve uhdesinden gelmediğim şöhret-i kâzibe de maalmemnuniye ref’ oldu.
Ben ki, âdi adamım. Böyle Meclis-i Mebusan ve Âyan ve Vükelânın en mühim vazifelerini düşündürecek bir emri uhdeme aldım, demek cinayet ettim.
SEKİZİNCİ CİNAYET: Ben işittim, askerler bazı cemiyetlere intisab ediyorlar. Yeniçerilerin hadise-i müdhişesi hatırıma geldi. Gayet telâş ettim, bir gazetede yazdım ki: “En mukaddes cemiyet, askerin cemiyetleridir ki; umum asker silkine girenler, neferden seraskere kadar dahildir. Zira ittihad, uhuvvet, itaat, muhabbet ve i’lâ-yı kelimetullah ki, dünyanın en mukaddes cemiyetin maksadıdır. Umum askerler tamamıyla mazhardırlar. Askerler merkezdir. Millet ve cemiyet onlara intisab etmek lazımdır. Sair cemiyetler, milleti, asker gibi mazhar-ı muhabbet ve uhuvvet etmek içindir. Amma ittihad-ı Muhammedî ki umum mü’minlere şamildir, cemiyet ve fırka değil. Merkezi ve saff-ı evveli guzât ve şüheda, ulema ve süleha teşkil ediyor. Hiçbir fert –zabit olsun, nefer olsun– hariç değil ki, tâ intisaba lüzum kalsın. Lâkin bazı cemiyet-i hayriye, kendine İttihad-ı Muhammedîye diyebilir, buna karışmam.”
Ben ki, âdi bir talebeyim. Böyle büyük ulemanın vazifelerini gasb ettim. Demek cinayet ettim.
DOKUZUNCU CİNAYET: Mart’ın otuz birinci günündeki hareketi iki-üç dakika, uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat elvan-ı seb’a süratle çevrilse yalnız beyaz göründüğü gibi, sair metalibdeki fesadatı binden bire indiren ve avamı anarşistlikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti mucize gibi muhafaza eden lafz-ı şeriat yalnız göründü.