Zira, hakaik-ı meşrutiyet sarahaten ve zımnen ve iznen mezahib-i erbaadan istihracı mümkün olduğunu dava ettim.
Ben ki; bir âdi Kürdüm. Ulemaya farz-ı ayn olan bir vazifeyi omuzuma aldım, demek cinayet ettim.
BEŞİNCİ CİNAYET: Gazeteler iki kıyas-ı fasid cihetiyle neşriyat-ı haysiyet-şikenane ile ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de onları redden ceridelerde makaleler neşrettim. Dedim ki: “Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onun sözleri kalb-i umumî-i müşterek-i millette bîtarafane çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesi, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tanzim etmeli. Halbuki, siz iki kıyas-ı hâdi’ ile yani, taşrayı İstanbul’a ve İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek efkâr-ı umumiyeyi bataklığa düşürdünüz. Ve ağraz-ı şahsiye ve fikr-i intikamı uyandırdınız. Zira çocuğa felsefe-i tabiiyye dersi verilmez. Ve erkeğe karı libası yakışmaz. Ve Avrupa’nın hissiyatı İstanbul’da tatbik olunmaz. İhtilâf-ı milel ve akvam; tehalüf-ü emkine ve aktar, ihtilâf-ı ezmine ve âsar gibidir. Birinin libası, ötekinin endamına gelemez. Demek, Fransızın ihtilâl-i kebiri bize tamamen düstur'ul hareke olamaz. Yanlışlık, tatbik-i nazariyat ve mukteza-yı hâli düşünmemekten çıkar.”
Ben ki, ümmi ve bedevi bir Kürdüm, böyle cerbezeli ve mugalâtalı ve ağrazlı muharrirlere nasihat ettim, demek cinayet işledim.
ALTINCI CİNAYET: Kaç defa büyük içtimalarda heyecanları hissettim. Korktum ki, avam-ı nâs siyasete karışmakla asayişi ihlâl etsinler. Bir Kürd talebesinin lisanına yakışacak lafızlar ile heyecanı teskin ettim. Ezcümle; Bayezıt’ta talebenin içtimaında ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah Tiyatrosunda yetiştim. Bir derece heyecanı teskin eyledim.