S— (1)
مَا تَقُولُ فِى اْلاِحْسَانَاتِ الشَّخْصِيَّةِ فِى السَّلَفِ اُمَنَۤاءِ اْلاُمَّةِ وَرُشَدَۤائِهَا وَسُيُوفِ الدَّوْلَةِ وَصَلاَحِهَا تَجَلَّتِ الْعُبُوسِيَّةُ بِمَكارِمِهَا بِاِهْدَۤاءِ عَشَرَةِ دَناَنِيرَ لِشِعْرٍ لاَيُوَازِنُ شَعِيرَةً
C—
فِيه مَا فِيهِ... مَعَ اَنَّهَا بِالنِّهَايَةِ قَدِ انْجَرَّتْ اِلَى النَّوْعِ وَالْمِلَّةِ ِلاَنَّ اللِّسَانَ الَّذِى خَدَمَهُ الشِّعْرُ خَيْطُالْمِلِّيَّةِ مَعَ اَنَّ هٰذَا الزَّمَانَ هُوَ الَّذِى كَشَفَ عَنْ اِحْتِيَاجِ الْمِلِّيَّةِ وَفَتَحَ الْبَابَ لِهٰذَا الْمَقْصَدِ الْعَالِى
S— Mütegallib ve başlar, kendi kendine düştüler. Zulmün kapısı, onların yüzüne karşı kapanıldı. Düşenlere ayak vurulmaz. Sekeratta olanları bırak, sekeratını tamam etsin.
C— İsterim, meşrutiyetin sünnetini onlara ezber ettireceğim. Tâ ki, ölmedilerse temessül etsinler. Evet, yalnız istibdadın kuvveti ile terbiye olan başlar, bil’istihkak düştüler. Lâkin, “içlerinde gayet hamiyetli adamlar var, onlara teşekkür ederiz. Bazı mütekâsil var, onlardan şikâyet ederiz. Bazı mütehayyir, mütereddit var; onları irşad etmek isteriz. Bazı ölmüşler var; miraslarını muhafaza etmek isteriz, tâ yeni çıkmalar almasınlar.” (Not)
نَعَمْ
اَنَّ بَيْنَهُمْ حُمَاةً لِلْمِلِّيَّةِ فَنَشْكُرُهُمْ
وَمُتَكَاسِلِينَ فَنَشْكُوهُمْ
وَمُتَحَيِّرِينَ فَنُرْشِدُهُمْ
.... وَاَمْوَاتًا فَنُحَافِظُ عَلٰى مِيرَاثِهِمْ لِئَلاَّ يَاْخُذَهُ مَنْ
S— Ne demek?
C— Korkuyorum, ehliyetsizlikle beraber, teşeyyuh veya necabeti dava edenler,