Mütevekkilâne, sabûrane tuttuğumuz otuz sene ramazan-ı sükûtun sevabıdır ki azabsız cennet-i terakki ve medeniyet kapılarını bize açmıştır. Hâkimiyet-i milletin beraat-i istihlâli olan kanun-u şer’î, hâzin-i Cennet gibi bizi duhule davet ediyor.
Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim dahil olalım!
Birinci kapısı, ittihad-ı kulûb;
İkincisi, muhabbet-i milliye;
Üçüncüsü, maarif;
Dördüncüsü, sa’y-i insanî;
Beşincisi, terk-i sefahettir.
Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum. Zira davete icabet, vacibdir. Bu inkılâb-ı azîmin fatihası mucize gibi başladığı için bir fâ’l-i hayırdır ki, hatimesi de pek güzel olacaktır. Şöyle ki:
Bu inkılâb, fikr-i beşerin ağır zincirlerini parça parça ve istidad-ı terakkiye karşı sedleri zîr ü zeber ederek, hükûmeti varta-yı mevtten tahlis ve bu millet-i mazlumede cevher-i insaniyeti izhar ve azade olarak kâbe-i kemalata doğru gönderdiği gibi, hatimesi de yani, otuz sene kadar rengârenk ve kırmızı ateşbar bulutlar gibi veyahut yılanın susu gibi sefahet ve hevesat ve israfat ve lezaiz-i nâmeşrua gibi seyyiat-ı medeniyet, devlet-i medeniyeti, hükûmet-i müstebide gibi inkıraza sevkeden umurlar maddeten zararını ihsas edeceğinden o muzlim ve kesif olan sehab, arzu-yu umumi ile münkeşif olduğundan, şems-i şeriat ve makes olan kamer-i medeniyet, berrak ve saf cevv-i âsumanda 1 Asya’yı ve Rumeli’ni tenvir