Öyle ise ya maharettir veya salâhattır; maharet ise müreccahtır. Hem de o sarhoş namazsızlar Jöntürk değil, belki şon–Türklerdir; Gençtürklerin rafızîleridir. Her şeyin bir rafızîsi var, hürriyetin rafızîsi de süfehâdır.
Ey Kürdler! İnsaf ediniz. Bir rafızî bir hadise yanlış mana verse veya yanlış amel etse acaba hadisi inkâr etmek mi, yoksa o rafızîyi tahtie ile namus-u hadisi muhafaza etmek mi lâzım gelir? Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin, herkesin hukuku mahfuz kalsın. Herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olsun. لاَيَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللهِ nehyinin sırrına mazhar olsun.
S— (Haşiye) Demek biz eskiden beri hürriyetimize malik idik. Hürriyetimiz tev’em olarak bizimle beraber doğmuş. Öyle ise başkalar keyiflensin, bize ne?
C— Evet, zaten o sevda-yı hürriyettir ki sizi tahammül-sûz meşakkatlere mütehammil kılmış. Ve bu kadar medeniyetin müşaşa mehasininden sizi anka-meşrebane müstağni etmiştir. Fakat ey göçerler! Sizde olanı yarı hürriyettir, diğer yarısı başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kut-u lâyemut ve vahşet ile alûde olan hürriyet, sizin dağ komşunuz olan hayvanlarda da bulunur. Vâkıa, şu biçare vahşi hayvanların bir lezzeti ve tesellisi varsa, o da hürriyetleridir. Lâkin güneş gibi parlak, her ruhun maşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki; saadet-saray-ı medeniyette oturuyor, marifet ve fazilet hulleleriyle mütezeyyinedir.