S- Nasıl hürriyet imanın hassasıdır?
C- Zira, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüzü dahi, şefkat-i imaniyesi bırakmaz!
Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte asr-ı saadet!..
S- Bir büyük adama, bir veliye, bir şeyhe, bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız. Onların meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların ve faziletlerinin esiriyiz?
C- Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni; tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir! Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihdir, siz de büyük tanımayınız! .....................
S- Heyhat! Bize teselli veren şu ulvî emeli, ye’se inkılâb ettiren, etrafımızda hayatımızı zehirlettirmek ve devletimizi parça parça etmek için ağızlarını açmış o müthiş yılanlara ne diyeceğiz?
C- Korkmayınız; medeniyet, fazilet, hürriyet, âlem-i insaniyette galebe çalmağa başladığından, bizzarure terazinin öteki yüzü şey’en feşey’en hafifleşecektir. Farz-ı muhal olarak, Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler; emin olsunlar, biz yirmi olarak öleceğiz, üç yüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezail ve ihtilâfatın gubarını silkip, hakiki münevver ve müttehid olarak kervan-ı benî beşere pişdarlık edeceğiz. Biz, en şedit, en kavi ve en baki hayatı intaç eden öyle bir ölümden korkmayız. Biz ölsek de, İslâmiyet sağ kalır.
S- Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız ?
C- Müsavat ise, fazilet ve şerefde değildir; hukukdadır. Hukukda ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, “Karıncaya bilerek, kasden ayak basmayınız.” dese, tazibinden men’etse, nasıl benî-Âdemin hukukunu ihmâl eder? Kellâ... Biz imtisal etmedik. Evet İmam-ı Ali’nin (r.a.) âdi bir Yahudi ile muhakemesi