Zâhirdeki malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat Risale-i Nur; doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî, âlî tefsirdir.
................
Said Nursî
***
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ehemmiyetli bir taraftan ehemmiyetli ve manidar bir sual edilmiş. Bana sordular ki: “Sizin cemiyet olmadığınıza, üç mahkeme o cihette beraet vermesiyle ve yirmi seneden beri tarassud ve nezaret eden altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde, Nurcularda öyle harika bir alâka var ki, hiçbir cemiyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkili halletmeni isteriz?” dediler.
Ben de cevaben dedim ki: “Evet, Nurcular cemiyet-memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat, bu vatanın eski kahramanları kemal-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları, oğulları ve kızları, o fedailik damarını da irsiyet almışlar ki, bu harika alâkayı gösterip Denizli mahkemesinde bu âciz, biçare kardeşlerine bu gelen cümleyi onlar hesabına söylettirdiler:
“Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikate başımız dahi feda olsun!” diye onlar namına söylemiş, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş. Demek Nurcularda hakiki, halis, sırf rıza-yı ilâhî için ve müsbet ve uhrevî fedailer var ki, mason ve komünist ve ifsad ve zındıka ve ilhad ve Taşnak gibi dehşetli komiteler o Nurculara çare bulamayıp hükümeti, adliyeyi aldatarak lastikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar.