kararnamede yazdıkları ve yine kararnamede yirmi ikinci ve üçüncü sahifesinde, “Kusurunu bilmek, fakr ve aczini anlamak, tezellül ile dergâh-ı ilâhîye iltica etmek ki, o şahsiyetle kendimi herkesten ziyade biçare, âciz, kusurlu görüyorum. O halde, bütün halk beni medh ü sena etse, beni inandıramazlar ki iyiyim; sahib-i kemalim. Sizi bütün bütün kaçırmamak için, üçüncü hakiki şahsiyetimin gizli çok fenalıklarını ve sû-i hallerini söylemeyeceğim. Cenab-ı Hak inayetiyle, en edna bir nefer gibi, bu şahsımı, esrar-ı Kur’aniyede istihdam ediyor. Yüz bin şükür olsun. Nefis cümleden edna, vazife cümleden âlâ!” fıkrasını kararname yazdığı halde, beni başka zatların medhiyle ve Risale-i Nur manasıyla, büyük bir hidayet edici vasfını vermekle beni suçlu yapanlar, elbette bu hatanın cezasını dehşetli çekmeğe müstahak olurlar.
Yedincisi: Biz ve umum Nur risaleleri, Denizli ve Ankara Ağır Cezalarının ve temyiz mahkemelerinin ittifakıyla beraet ettiğimiz; ve umum risale ve mektuplarımızı bize iade ettikleri; ve temyizin bozma kararında -Denizli beraetinde- “Faraza, bir hata dahi olsa, o beraet ve hüküm kat’iyet kesbetmiş. Daha tekrar muhakeme edilmez.” dedikleri halde; ben, Emirdağ’ında üç sene münzevi ve iki-üç terzi çırağı nöbetle bana hizmet ve pek nadir olarak, beş-on dakika bazı dindar zatlardan başka zaruret olmadan konuşmayan; ve tek bir yere -Nurlara teşvik için- haftada bir tek mektuptan başka göndermiyen ve kendi müftü kardeşine, üç senede üç mektuptan başka yazmayan; ve yirmi–otuz seneden beri devam eden telifini bırakan; yalnız, bütün ehl-i Kur’an ve imana menfaatli yirmi sahifelik iki nükte, biri, Kur’an’daki tekrarların hikmetini diğeri, melekler hakkında bazı meselelerden başka hiçbir risale daha telif etmeyen; yalnız; mahkemelerin iade ettikleri risalelerin büyük mecmualar yapılmasına ve eski harf ile tab’edilen Ayetü’l-Kübra’nın beş yüz nüshası mahkeme tarafından bize teslim edildiğinden ve teksir makinesi resmen yasak olmadığından, âlem-i İslâmın istifadesi fikriyle, kardeşlerime, neşr için teksirine izin vererek onların tashihleri ile meşgul olan; ve kat’iyen hiçbir siyasetle alâkadar olmayan; ve memleketine gitmek için resmen izin verildiği halde, bütün menfilere muhalif olarak dünyaya ve siyasete karışmamak için, sıkıntılı bir gurbeti kabul edip memleketine gitmeyen bir adam hakkında; bu üçüncü ittihamnamedeki asılsız isnadlar ve yalan bahisler ve yanlış manalar ile o adamı suçlu yapmağa çalışanda -şimdilik söylemeyeceğim- dehşetli iki mana hükmettiğini, bu yirmi ayda bana karşı muamelesi isbat ediyor.