esasıyla temin eden bu rabıtaları inkâr etmekle; ve şimaldeki dehşetli anarşilik tohumunu saçan ve nesil ve milleti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmağa yol açan kızıl tehlikeyi kabul etmekle; ancak Nur şakirdlerine medar-ı mesuliyet cemiyet namını verebilir. Onun için hakiki Nur şakirdleri çekinmeyerek, Kur’an hakikatlerine karşı kudsî alâkalarını ve uhrevî kardeşlerine karşı sarsılmaz irtibatlarını izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebiyle gelen her cezayı memnuniyetle kabul ettiklerinden, mahkeme-i âdilenizde hakikat-ı hâli olduğu gibi itiraf ediyorlar. Hile ile, dalkavukluk ile ve yalanlarla kendilerini müdafaaya tenezzül etmiyorlar.
***
AFYON MAHKEMESİNE, İDDİANAMEYE KARŞI
VERİLEN İTİRAZNAME TETİMMESİNİN BİR ZEYLİDİR
Evvelen: Mahkeme-i âliyenize beyan ediyorum ki; iddianame, Denizli ve Eskişehir Mahkemelerimizdeki o eski iddianamelere ve aleyhimizde, sathî ehl-i vukufların sathî tahkikatlarına bina edildiğinden mahkememizde dava ettim ki: “Bu iddianamenin yüz yanlışını isbat etmezsem, yüz sene cezaya razıyım!” İşte o davamı isbat ettim. Yüzden ziyade yanlışların cetvelini isterseniz takdim edeceğim.
Saniyen: Ben, Denizli Mahkemesinde kitap ve evraklarımız Ankara’ya gittiği sırada, aleyhimize hüküm verilecek diye telâş ve meyusiyetle beraber arkadaşlarıma yazdım ve bazı müdafaatımın âhirinde bulunan o yazdığım parça şudur: “Eğer, Risale-i Nur’u tenkid fikriyle tedkik eden adliye memurları imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar sonra beni idam ile mahkum etseler; şahid olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum. Çünkü biz hizmetkârız. Risale-i Nur’un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz.”
İşte ey heyet-i hâkime! Bu hakikate binaen, Risale-i Nur’un cerhedilmez kuvvetli hüccetleri, elbette mahkemede kalbleri kendine çevirmiş. Aleyhimde ne yapsanız ben hakkımı helâl ederim, gücenmem. Bunun içindir ki, eşedd-i zulüm ile bir eşedd-i istibdad tarzında, şahsımı, hiç ömrümde görmediğim ihanetlerle çürütmekle damarıma dokundurulduğu halde tahammül ettim; hattâ beddua da etmedim. Bize karşı bütün ittihamlara ve