Münacat
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
إِنَّ فِى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي
تَجْرِي فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَۤا أَنْزَلَ اللهُ مِنْ السَّمَۤاءِ مِنْ مَۤاءٍ فَأَحْيَا بِهِ
اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَۤابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ ا
لْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَۤاءِ وَاْلاَرْضِ لاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Ya ilâhî ve ya rabbî! Ben, imanın gözüyle ve Kur’an’ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın dersiyle ve ism-i Hakîmin göstermesiyle görüyorum ki; semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle intizamıyla, Senin mevcudiyetine işaret ve delâlet etmesin. Ve hiçbir ecram-ı semaviye yoktur ki, sükûtuyla gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla, Senin rububiyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın. Ve hiçbir yıldız yoktur ki, mevzun hilkatıyla, muntazam vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümaselet ve müşabehet sikkesiyle Senin haşmet-i ulûhiyetine ve vahdaniyetine işaret ve şehadette bulunmasın. Ve on iki