Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu günlerde sabah namazı tesbihatında İstanbul’daki ihtiyarın garazkârane ve şahsıma karşı galiz gıybeti üzerine, Eski Said damarıyla nefs-i emmarem heyecana geldi; “Mazlumum, bu nevi zulüm çekilmez.” dedi, intikamını almak istedi. Birden kalbime geldi:? “Belki Risale-i Nur’un İstanbul’da neşrine bir vesile olur. Sen madem hayat-ı dünyeviyeni ve hayat-ı uhreviyeni dahi Risale-i Nur’a feda ediyorsun, bu izzet-i nefis damarını dahi feda et. Hem sebeb-i hilkat-i kâinat Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâma mecnun tabiri istimal eden insanlar bulunduğu gibi; senin, o güneşe nisbeten zerrecik bir izzet-i nefsinin kırılmasına ehemmiyet verme.” diye ihtar edildi, benim de kalbim rahat etti.
Said Nursî
***
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
İstanbul ulemasının en büyüğü ve en müdekkiki ve çok zaman müftiü’l-enam olup eski fetva emini meşhur Ali Rıza Efendi (r.h.), Birinci Şua-İşarat-ı Kur’aniye ve Ayetü’l-Kübra gibi risaleleri gördükten sonra, Risale-i Nur’un mühim bir talebesi olan Hafız Emin’e demiş ki:
Bediüzzaman, şu zamanda, din-i İslâma en büyük hizmet eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu ve böyle bir zamanda mahrumiyet içinde, feragat-ı nefs edip, yani dünyayı terk edip böyle bir eser meydana getirmek hiç kimseye müyesser olmadığını ve her suretle şayan-ı tebrik olduğunu ve Risale-i Nur’un, müceddid-i din olduğunu ve “Cenab-ı Hak onu muvaffakun-bilhayr eylesin, âmin” diyerek bazılarının sakal bırakmamaklığına itirazları münasebetiyle, Mevlâna Celâleddin-i Rumî'nin pederleri olan Sultanü’l-Ulema’nın bir kıssasıyla onu müdafaa edip, demiş:
“Bu misillü, Bediüzzaman’ın dahi elbette bir içtihadı vardır. İtiraz edenler haksızdır” demiş. Ve Hoca Mustafa’ya emretmiş, söylediğimi yaz: