tabi olarak, hemfikri olan münafıkları sever. Kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velâyeti tenkid ve adavet eder, hattâ hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tabi yaparlar.
İşte bu asrın bu acip tehlikesine karşı, Risale-i Nur’un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cereyanlarını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki, bu Harb-i Umumîyi bu dört ayda merak etmedim, sormadım
Hem Risale-i Nur’un has talebeleri, baki elmaslar hükmünde olan hakaik-i imaniyenin vazifesi içinde zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini onlar ile bulaştırmamak gerektir.
Cenâb-ı Hak, bize, nur ve nuranî vazifeyi vermiş, onlara da zulümlü ve zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara müşteri olmadıkları halde, biz onların karanlıklı oyunlarına vazifemizin zararına bakmaya tenezzül etmek hatadır. Bize ve merakımıza, dairemiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vafidir.
...................
اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى
Kardeşiniz
Said Nursî
***
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Bugünlerde, Risale-i Nur’a suikast edenlerin ve sizlere sıkıntı verenlerin haklarında, bana verdiği bir hiddet neticesinde bedduaya teşebbüs ettim. Birden Isparta’ya kıyamadım. Kaç defadır niyet ettim. Isparta’daki iyilerin yüzünden suikastçılar kurtuldular. Kıyamadım, beddua yerine “Yâ Rab, madem Isparta, Risale-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehra'sıdır, sen oradaki fena memurları dahi ıslah eyle ve hüsn-ü akıbet ver” diye dua eyledim ve ediyorum.
.................
Said Nursî
***