Hem mezkûr hadisatın aynı zamanında vuku bulması münasebetiyle Risaletü’n-Nur’un kerametkârane iki tokadını yiyen aynı anda vazifece ehemmiyetli iki mütecaviz ve muacciz iki adamın tecavüz ve taciz anında birisinin kafasına, diğerinin ciğerine vurması (Haşiye) bizde hiçbir şüphe bırakmadı ki, hizmet-i Kur’aniyedeki inayet-i rabbaniyenin bir hıfz ve himayet sillesidir, “Artık durunuz, yeter! Tokada müstahak oldunuz!” diye manen söylemesidir.
Risaletü’n-Nur şakirdlerinden
Emin ve Feyzi
۞۞۞
(Mehmed Feyzi’nin yediği şefkat tokadıdır)
Evet, Üstadım bana, “Mucizat-ı Ahmediyeyi kardeşim Husrev tarzında yaz” diyordu. Ben, yani Feyzi, bir parça tenbellik ettim. Birden yirmisekizlilerle askere istenildim. Yine Üstadım dedi: “Git, Mucizat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) yaz. Seni şimdi vermiyeceğim.” Sonra başladım. O emir bir hafta geri kaldı. Tekrar bir arıza ile nasılsa Mucizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) yazılması noksanlaştı. Tekrar askere çağrıldım. Üstadım: “Git, yaz” dedi. Ben gidip kemal-i ciddiyet ve sadakatle Mucizat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) yazmağa başladım. Fevkal-me’mul ikinci defa emir geri kaldı. Tekrar bir mazerete binaen Mucizat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) yazamadım. Üstadım dedi: “Madem Mucizat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) yazmakta tekâsül ettin, şimdi senin vazifen, Risaletü’n-Nur hesabına askerliktedir.” Birden emir gelip, bir şefkat tokadı yiyip vazifeme gönderildim. Cenab-ı Hakka şükürler olsun, mümkün olduğu kadar Risaletü’n-Nur’a çalıştım ve çalıştırıldım. Üstadım bize söylediği gibi, altı-yedi ay sonra terhis edilip sevgili Üstadıma, Risaletü’n-Nur’un kudsi vazifesine kavuştum. İnşaallah bu kabahatim afvolmuştur. Hem Risaletü’n-Nur’da, hem hizmet-i Kur’aniyede bizlere sebkat eden Husrev, Rüşdü, Hafız Ali, Hulûsi, Sabri gibi halis Kur’an şakirdlerini ve kıymetdar kardeşlerimi şefaatçi ederek o kusurumun afvını bütün ruhumla Kur’an’dan ve Üstadımdan rica ediyorum.