O hikmet şudur ki: Herkes Kur’an’a muhtaçtır, fakat herkes her vakit bütün Kur’an’ı okumaya muktedir olamaz, fakat bir sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur’aniye, ekser uzun surelerde dercedilerek her bir sure bir Kur’an hükmüne geçmiş. Demek hiç kimseyi mahrum etmemek için, haşir ve tevhid ve kıssa-i Musa (a.s.) gibi bazı maksadlar tekrar edilmiş. Aynen bu ehemmiyetli hikmet içindir ki, bazı defa haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, ince hakaik-ı imaniye ve kuvvetli hüccetler, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ediyordum: Neden bunlar bana unutturulmuş, tekrar yazdırılmış? Sonra kat’i bir surette bildim ki: Herkes bu zamanda Risale-i Nur’a muhtaçtır, fakat umumunu elde edemez; etse de tam okuyamaz; fakat küçük bir Risale-i Nur hükmüne geçmiş bir risale-i camiayı elde edebilir ve ekser vakitlerde muhtaç olduğu meseleleri ondan okuyabilir. Ve gıda gibi, her zaman ihtiyaç tekerrür ettiği gibi, o da mütalâasını tekrar eder.
İkinci Nokta: Ayetü’l-Kübradan çıkan Vird-i Ekber namındaki Arabî risaleciğin ahirinde Risale-i Münacatın başındaki ayetin tefsiri diye Arabî kısımları ilave edilse, beraber okunsa, iyidir. Biz de nüshamıza yazdık.
Üçüncüsü: Aziz kardeşlerim! Çok defa kalbime geliyordu: “Neden İmam-ı Ali (radıyallahü anh), Risaletü’n-Nur’a ve bilhassa Ayetü’l-Kübra risalesine ehemmiyet vermiş.” diye sırrını beklerdim. Lillâhilhamd, o sır ihtar edildi. İnkişaf eden o sırra şimdilik yalnız kısa bir işaret ediyorum. Şöyle ki:
Risaletü’n-Nur’un mümtaz bir hâsiyeti; imanın en son ve en külli istinad noktası kavi ve kat’i beyan edildiğinden bu hasiyet Ayetü’l-Kübra risalesinde fevkalâde parlak görünüyor. Bu acib asırda mübareze-i küfür ve iman, en son nokta-i istinada dayandığı için en son istinad noktasını kuvvetli ve kat’i beyan olduğundan bu hasiyet Ayetü’l-Kübra risalesinde fevkalâde parlak görünüyor. Bu acib asırda mübareze-i küfür ve iman en son nokta-i istinada sirayet ederek ona dayandırıyor. Meselâ: Nasıl ki gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleri toplandığı bir sahrada iki tabur çarpışıyorlar; düşman tarafı en büyük ordusunun cihazat-ı muharribesini kendi taburuna imdat ve kuvve-i maneviyesini fevkalâde takviye için her vasıtayı istimal ederek ehl-i iman taburunun kuvve-i maneviyesini bozmak ve