Envar-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve maarif-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve füyuzat-ı şem’-i ilâhîyi en müşâşa bir şekilde parlatması ve Kur’anî ve hadisî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (a.s.m.) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle, o zat hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir’at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem’-i ilâhînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur.
Üçüncü Medrese-i Yusufiyenin
el-Hüccetü’z-Zehra ve Zühretü’n-Nur olan tek dersini dinleyen
Nur şakirdleri namına
Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salâhaddin,
Zübeyr, Ceylân, Sungur, Tabancalı
Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber,
bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmağa cesaret edemedim. Sükût ederek
o medhi Risale-i Nur şakirdlerinin şahs-ı manevisi namına kabul ettim.
Said Nursî
۞۞۞
(Müellifin vasiyetnamesi münasebetiyle Halil
İbrahim’in Risale-i Nur Hakkında Nur şakirdleri
namına yazdığı bir fıkranın bir parçasıdır)
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Risale-i Nur, nurdan bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir.
Risale-i Nur âhize ve nâkile ile mücehhez bir radyo-i Kur’aniyedir ki; onun tel ve lâmbaları, ayine; tel ve bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle intizamkârane ve icazdarane bastedilmiştir ki; yarın her ilim ve fen adamları ve her meşreb ve meslek sahipleri, ilim ve iktidarları miktarında âlem-i gayb ve âlem-i şehadetten ve ruhaniyet âleminden ve kâinattaki cereyan eden her hadisattan haberdar olabilir.