Kitaplar
Sikke-i Tasdîk-i Gaybî

   İkinci Sebep: Madem Kur’an-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir. O kendi kendini medhediyor. Biz de onun dersine ittibaen, onun tefsirini medhedeceğiz.

   Hem madem yazılan Sözler onun bir nevi tefsiridir. Ve o risalelerdeki, hakaik, Kur’an’ın malıdır ve hakikatleridir. Ve madem Kur’an-ı Hakîm ekser surelerde, hususan   الٓرٰ  ’larda,   حٰمٓ  ’lerde kendi kendini kemal-i haşmetle gösteriyor, kemalâtını söylüyor, lâyık olduğu medhi kendi kendine ediyor. Elbette, Sözlerde in’ikas etmiş Kur’an-ı Hakîmin lemeat-ı i’caziyesinden ve o hizmetin makbuliyetine alâmet olan inayat-ı rabbaniyenin izharına mükellefiz. Çünkü o üstadımız öyle eder ve öyle ders verir.

   Üçüncü Sebep: Sözler hakkında, tevazu  suretinde demiyorum; belki bir hakikati beyan etmek için derim ki, Sözlerdeki hakaik ve kemalât benim değil, Kur’an’ındır ve Kur’an’dan tereşşuh etmiştir. Hatta Onuncu Söz, yüzer ayat-ı Kur’aniyeden süzülmüş bazı katarattır. Sair risaleler dahi umumen öyledir. Madem ben öyle biliyorum. Ve madem ben faniyim, gideceğim. Elbette bâki olacak bir şey ve bir eser, benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı. Ve madem ehl-i dalâlet ve tuğyan, işlerine gelmeyen bir eseri, eser sahibini çürütmekle eseri çürütmek âdetleridir. Elbette, sema-yı Kur’an’ın yıldızlarıyla bağlanan risaleler, benim gibi çok itirazâta ve tenkidata medar olabilen ve sukut edebilen çürük bir direk ile bağlanmamalı. Hem madem örf-ü nasta, bir eserdeki mezâyâ, o eserin masdarı ve menbaı zannettikleri müellifinin etvarında aranılıyor. Ve bu örfe göre, o hakaik-i âliyeyi ve o cevahir-i gâliyeyi kendim gibi bir müflise ve onların binde birini kendinde gösteremeyen şahsiyetime mal etmek, hakikate karşı büyük bir haksızlık olduğu için, risaleler kendi malım değil, Kur’an’ın malı olarak, Kur’an’ın reşehat-ı meziyatına mazhar olduklarını izhar etmeye mecburum. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.

   Dördüncü Sebep: Bazen tevazu, küfran-ı nimeti istilzam ediyor; belki küfran-ı nimet olur. Bazen de tahdis-i nimet, iftihar olur. İkisi de zarardır. Bunun çare-i yegânesi –ki ne küfran-ı nimet çıksın, ne de iftihar olsun– meziyet ve kemalâtları ikrar edip, fakat temellük etmeyerek Mün’im-i Hakikînin eser-i in’amı olarak göstermektir. Meselâ, nasıl ki murassa ve müzeyyen 

Hata Bildirim Formu
Sayfalar
123456789101112131415161718192021222324252627282930313233343536373839404142434445464748495051525354555657585960616263646566676869707172737475767778798081828384858687888990919293949596979899100101102103104105106107108109110111112113114115116117118119120121122123124125126127128129130131132133134135136137138139140141142143144145146147148149150151152153154155156157158159160161162163164165166167168169170171172173174175176177178179180181182183184185186187188189190191192193194195196197198199200201202203204205206207208209210211212213214215216217218219220221222223224225226227228229230231232233234235236237238239240241242243244245246247248249250251252253254255256257258259260261262263264265266267268269270271272273274275276277278279280281282283284285286287288289290291292293294295296297298299300301302303304305306307308309310311312313314315
Fihrist
Lügat