galebe edemezler. Yirmi Sekizinci Mektubda “İnayat-ı Seb’a”da bir kısmına işaret edilmiş. İnşaallah, bir zaman o tılsımlar müstakil bir risalede cem’edilecek.
Said Nursî
۞۞۞
(Salâhaddin’in fıkrasından bir parçadır)
Kur’aların en tehlikeli bir zamanda Alman Orduları Romanya’yı işgal, Bulgaristan’ı tazyik, İtalya da Yunanistan’la harbettiği sırada terhisleri ile o keramet anlaşılmıştır.
Hem bir vakit, Tosya’dan Kastamonu’ya gelirken beraberimde Risale-i Nur’un Lem’a’ları ve Şua’ları vardı. Haşre dair bir mebhas okuyordum. Kamyon yokuşları tırmanıyordu. Havanın ve makinenin harareti bana ağırlık ve fikrime de “Bu risale-i muazzam bir mucize-i Kur’aniyedir; başka sahada mucize gösterebilir mi? Halbuki mucize enbiyalara mahsustur, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan sonra mucize gösterilmeyecektir.” mülâhazası esnasında kamyon, müdhiş sadmelerle üç taklada yirmibeş-otuz metre yerden aşağıya yuvarlandı. Şehadet getiriyordum. Yaralı mıyım diye kendimi yokladım, yüzbin şükür hiçbir yaram yok. Korkarak doğruldum. Şoförün kafası parçalanmış, ah, of çekiyor. Etrafımı tedkik ettim; şoför tarafındaki camlar hurdahaş olmuş; benim tarafımdaki ince cam bile kırılmamış. O anda bunun büyük bir keramet olduğunu, mucize olmadığını ve bir daha böyle maceralı şeyleri tefekkür etmemek için kerametkârane Risale-i Nur’un bir tokadı olduğunu anladım.
Risale-i Nur şakirdlerinden
Salâhaddin Çelebi
۞۞۞
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Risale-i Nur’un hakkaniyetine ve ehemmiyetine dair bir imza-yı gaybî hükmünde bu mecmuanın gösterdiği kıymet Risale-i Nur’da bulunduğunu, bu zamanın dehşetli fırtınaları isbat ediyor.
Evet kardeşlerim, Hazret-i İsa aleyhisselâm, İncil-i Şerifte demiş ki: