Ben onun hakikatini nasıl tarif edebilirim? Yirmi Sekizinci Mektubda serdedilen,
وَ مَا مَدَحْتُ مُحَمَّدًا بِمَقَالَتىِ * وَ لٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتىِ بِمُحَمَّدٍ
fehvasınca ben de derim:
وَمَا مَدَحْتُ رِسَالَةَ النُّورِ بِمَقَالَتىِ * وَ لٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتىِ بِرِسَالَةِ النُّورِ
Hem ne haddime düşmüş ki, o menşur-u Kur’an’dan bahsedeyim! Olsa, olabilse bu fakir, ondan istişfa ve istifşa’ ve istifaza edebilir. Şöyle ki:
اَكًرَْ نَه خواَهىِ داَدْ نَه داَدى خواَه kaidesince rıza-yı Bâri’nin kendisinden hoşnut ve razı olmasını isteriz. Ve onun nuruyla dünyada bütün âlem-i İslâmın nurlanmasını isteriz. Ve talebelerinin dünyada birer arslan ve ahirette birer sultan olmasını ve livaü’l-hamd sancağının altında, önünde Üstadımızla, bütün talebeleriyle varmak isteriz.
Elhasıl: İstemesini bilmediğim için maddî ve manevî bütün rızk ve ihtiyaçlarımızın verilmesini, Üstadımın istemesini isteriz. Orada bulunan kardeşlerimizin, başta Üstadımız olarak, cümlesine ayrı ayrı selâmlarla sıhhat ve afiyette berdevam olmasını isteriz.
اَلْبَاقىِ هُوَ الْبَاقىِ
Talebeniz
Halil İbrahim
۞۞۞
Risale-i Nur’un mühim erkânından bulunan ve bu aynı hakikat olan mektubunu bizlere gönderen Halil İbrahim kardeşimizin sözlerini âciz lisanım söylemeye va âtıl kalemim yazmaya muktedir değilse de, her hususta bu mübarek kardeşimizin fikrine bütün ruh-u canımla iştirak ediyorum. Hem kalbime bakıyordum, bu mektubu