Tesbihattan sonra dua için elimizi kaldırdık, Üstadımız yağmur duası etti. Kur’an’ı şefaatçı yaptı. Birden o güneş altında, her birimizin ellerine yedi-sekiz damla yağmur düştü. Elimizi indirdik, yağmur kesildi. Cümlemiz bu hale hayret ettik. O vakte kadar yirmi-otuz gündür yağmur gelmemişti. Yalnız o yağmur duası anında dua eden her ele, yedi-sekiz damla düşmesi gösterdi ki, bunda bir sır var. Üstadımız dedi ki: “Bu bir işaret-i ilâhiyedir. Cenab-ı Hak, manen diyor ki: Ben duayı kabul ediyorum, fakat şimdi yağmur vermiyorum.” Demek sonra Sure-i Yasin şefaat edecek. Nitekim öyle olmuştur.
Elhasıl: Isparta’daki kardeşlerimizin umumî rahmet içindeki Risale-i Nur’un bereketine dair dava ettikleri hususiyeti, bu iki kuvvetli delil ile tasdik ediyoruz.
Şem’i, Mustafa Çavuş, Bekir Bey, Muhacir Hafız Ahmed, Süleyman
۞۞۞
(Sadakatte meşhur olan Barlalı Süleyman'ın vazife-i sadakatini
tamamıyla yapan Isparta Süleyman’ı Rüşdü’nün bir fıkrasıdır)
Aziz Üstadım,
Kardeşlerimin Yirmi Yedinci Mektuba giren fıkralarını, kendi fikrime ve hissiyatıma muvafık bulduğumdan, onlar bu nokta-i nazardan kendi fıkralarımdır diye başka fıkra yazmağa lüzum görmedim. Fakat bu ahirlerde Risale-i Nur’un kerametine temas eden bazı hadiseler benimle de münasebetdar olarak vücuda geldiğinden, ondan bir ihtar hükmünde idi ki, onlar münasebetiyle benim de bir hususi fıkram kardeşlerimin hususi fıkraları içine girsin diye o hadiselerden bazı lâtif tevafukatı ve bazı rüya-yı sadıkayı ve birkaç hadiseyi yazıyorum.
Bu rüyalar, birbirine yakın ve birkaç gün zarfında görülmüş ve Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâm içinde bulunduğu cihetle, rüya-yı sadıkadır. Çünkü hadisçe sabittir ki, Peygamber aleyhissalâtü vesselâm görülen rüyada şeytan o rüyaya karışamıyor. Bu rüya-yı sadıkadan her biri, gerçi rüyadır, delil ve hüccet olamaz, fakat her birinin aynı mealde ittifakları,