Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde Rumuzat-ı Semaniye’ye ait iki risaleyi ehemmiyetli talebelerle bir yere gönderdim. Yol kapandı, gitmedi. O iki risaleyi tekrar dikkatle mütalâa ettim. Fikren dedim ki: “Bu zevkli, güzel, meraklı, şirin bir maksada giden bu tevafuklu yolda ne için sevkedilmeden perde indi, başka yolda sevkedildik, çalıştırıldık?”
Birden ihtar edildi ki: O gaybî esrarı açacak olan meslekten yüz derece daha ehemmiyetli ve kıymetli ve umumî ihtiyaca medar ve herkes bu zamanda ona şiddetle muhtaç ve İslâmiyetin temel taşları olan hakaik-i imaniye hazinesine hizmet etmeye ve istifadeye zarar gelecekti. En büyük ve en yüksek maksat olan hakaik-i imaniyeyi, ikinci derece bırakacaktı, onun için idi.
Sûre-i اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ remzinde, esrar-ı gaybiye gösterildi, birden kapandı, perde indi.
Hem bu sır içindir ki, o yolda fazla istihdam edilmedik. Yalnız o meslek-i tevafukiyenin tereşşuhatından Risale-i Nur’un hakkaniyetine bir imza ve cezaletine bir ziynet ve huruf-u Kur’aniyenin intizamından ve vaziyetlerinden tezahür eden bir nevi i’caz çıktı. Daha o yolda çalıştırılmadık.
Said Nursî
۞۞۞
(Rüya hakkında Isparta’ya gönderilen bir fıkradır)
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hediyeniz, Kastamonu’ya geleceği anında rüyada gördüm ki: Bizlere bir ferman-ı şahane, manevî bir canibden geliyor, kemal-i hürmetle ellerinden tutup bize getiriyorlar. Biz baktık ki, o ferman-ı âlî, Kur’an-ı Azimüşşan olarak çıktı. O halde bu mana kalbe geldi: Kur’an yüzünden Risaletü’n-Nur’un şahs-i manevîsi ve biz şakirdleri, bir terfi ve terakki fermanını âlem-i gaybdan alacağız. Şimdi tabiri ise, o fermanı temsil eden masumların kalemiyle manevî tefsir-i Kur’anî’yi aldığımızdır.