zamanından tâ ihtiyarlığın vaktinde işkenceli esaretine kadar... yani, bin iki yüz doksan dörtten, tâ bin üç yüz kırk beş, belki altmış dörde, daha ziyade bir zamana kadar Allah’ın izniyle ve kuvvetiyle senin imdadına yetişeceğim.”
رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا
Said Nursî
۞۞۞
REFET, MUSTAFA, MUSTAFA, RÜŞDÜ, HAFIZ HALİD, MESUD
VE SÜLEYMAN’IN VE HUSREV’İN BİR NÜKTESİDİR
فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ Şöyle ki: Bu fıkra اِنَّكَ hitabıyla birisiyle konuşuyor. اَغِيثُكَ ’deki gibi يَا سَعِيدُ burada dahi mukadderdir. Zaten اِنَّكَ altındaki mübarek tevafukta nihayeti görünen ( سَعِيدُ ) , ( اِنَّكَ ) ’de görünmeyen ياَ سَعِيدُ ’i gösteriyor. Şu halde فَاِنَّكَ يَا سَعِيدُ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ bin üç yüz on dört eder. Eğer şeddeli "nun" bir tek sayılsa, eğer iki "nun" sayılsa bin üç yüz altmış dört (1364) eder. Demek Said elli senelik müddette inayete mazhar olacaktır. Bin üç yüz on dörtte (1314) Van’da tedrise başlaması ve Avrupa’dan gelen efkâr-ı bâtılaya karşı mücahedesi o tarihte başlıyor. Şimdiye kadar o esas üzerine inayet feyzi altında bin üç yüz elli iki (1352)’ye kadar devam etmiş. Demek daha on iki sene işarat-ı Gavsiye ile inayete mazhar olmasını rahmet-i ilâhiyeden bekliyoruz. Kendisi bu dünyadan gitse de onun yerinde onun talebeleri ve âsârı o inayete ilâmaşaallah mazhar olmasına bir imadır.
İcmalen bir tahlil: فَاِنَّكَ ’deki şeddeli ( ن ) iki ( ن ) sayılsa iki yüz bir, مَحْرُوسٌ üç yüz on dört, بِعَيْنِ yüz otuz iki, اَلْعِنَايَةِ beş yüz altmış iki,