böyle bir zamanda kıymetdar bir hizmet-i Kur’aniye bir müridinin vasıtasiyle olacağını onun görmesi ve göstermesi şe’nindendir. Şeyh’in bahsettiği ehemmiyetli müridi ve talebesi ve himayegerdesi olan şahsın binden sonra, on dördüncü asırda geleceğine bir imadır.
Süleyman, Sabri, Zekâi, Âsım, Refet, Ali, Ahmed, Husrev, Mustafa
Efendi, Rüşdü, Lütfi, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib, Zühtü, Bekir Bey,
Lütfi, Mustafa, Mustafa, Mes’ud, Mustafa Çavuş, Hafız Ahmed,
Hacı Hafız , Mehmed Efendi, Ali Rıza. (rahmetullahi aleyhim.)
۞۞۞
ŞEYH GEYLANÎ’NİN, FIKRASIYLA KERAMETKÂRANE
VERDİĞİ HABER-İ GAYBÎNİN TETİMMESİDİR
اَنَا لِمُرٖيدىِ fıkrasında مُرٖيدىِ Molla Said kelimesine tam tevafuk ediyor. Yalnız bir elif fark var. Elif ise, kaide-i sarfiyece “elfün” okunur. Elfün ise, bindir. Demek bin iki yüz doksan dörtte dünyaya gelecek bir müridi, bu مُرٖيدىِ lâfzında muraddır. Çünkü لِمُرٖيدىِ ’de lâm sayılsa iki yüz doksan dört eder ki, bir tek fark ile Said’in tarih-i velâdetine tevafuk eder. Esas Arabî sayılsa fark yoktur. Lâmsız مُرٖيدىِ ise iki yüz altmış dört eder. مُنْلاَ سَعيِدْ dahi iki yüz altmış beş eder. مُنْلاَ ’daki elif bine işaret olduğu için mütebakisi iki yüz altmış dört kalır.
Elhasıl: Şu zamanda dellâl-ı Kur’an ve hâdim-i Furkan olan o zatın iki ismi ve iki lâkabı var. El-Kürdî lâkabı ile مُنْلاَ سَعيِدْ ismi, اَنَا لِمُرٖيدىِ fıkrasında zâhir görünüyor. “Nursî” lakabıyla Bediüzzaman Said ismi كُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ fıkrasında aşikâr görünüyor. Hattâ hizmet-i Kur’aniyede