Üçüncü Vecih: Onun iki ismi var: Said, Bediüzzaman. Bu iki ismin mecmuunun makam-ı ebcedisi, ez-zaman’daki şedde sayılmazsa üç yüz yirmi dokuz ediyor. İki ( ﺩ ) bir sayılsa üç yüz yirmi beş, aynen كُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ ’deki muhatap o olmasına işaret ediyor, belki delâlet ediyor. Eğer ez-zaman’daki okunmayan elif-lâm sayılsa, kaideten قَادِرٖى ’ye dahi bir elif-lâm dahil olmak lazım gelir. Çünkü tarif için, muzafün ileyh kalktıktan sonra elif-lâm lazım gelir, o halde dahi müsavi olurlar.
Dördüncü Vecih: Bu beş satırda Hazret-i Şeyh, istikbalde bir müridine teminat veriyor قُلْ وَلَا تَخَفْ “Korkma, sözlerini söyle!” diyor. “Sen şark ve garba gideceksin; çok fitnelere ve şerlere girip, umumunda esbab-ı âdiyenin fevkinde bir tarz ile kurtularak mahfuz kalacaksın”. Evet, bu hizmet-i Kur’aniye içindeki zat, hakikaten esaretle şarka gitti. Ve yine acib bir esaretle Asya’nın garbında on dokuz sene kaldı. Hazret-i Şeyh’in dediği gibi, çok şehirleri gezdi. Mücahedesi Sözler’ledir. قُلْ وَلَا تَخَفْ hükmüyle çekinmeyerek Hazret-i Şeyh’in dediği gibi yapmış. Yirmi sene zarfında yirmi fitne ve mehâlik-i azimeye düştüğü halde, bir hıfz-ı gaybî ile Hazret-i Şeyh’in dediği gibi mahfuz kalmış. Hem fevkalme’mul, bir gurbet diyarında fevkalâde inayete mazhariyeti o dereceye gelmiş ki, bir risale sırf o inayatın tâdadında yazılmıştır. Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, biz, onun etrafında مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ fıkrasının mealini gözümüzle görüyoruz.
Beşinci Vecih: Üstadımız kendisi söylüyor ki: “Ben sekiz-dokuz yaşında iken, bütün nahiyemizde ve etrafında ahali Nakşî tarikatında ve oraca meşhur Gavs-ı Hizan namıyla bir zattan istimdad ederken, ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak, ‘Ya Gavs-ı Geylânî’ derdim. Çocukluk itibariyle elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, ‘Yâ Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.’ Acibdir ve yemin ediyorum ki, bin defa böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyete Fatiha ve ezkâr ne kadar okumuş isem,