(Sabri, Süleyman, Bekir, Galib ve Tevfik’in fıkrasıdır. Hem Husrev, Hafız Ali ve Refet ve Âsım’ın ve Kuleönü’nden Mustafaların fıkrasıdır.)
ŞAYAN-I HAYRET BİR TEFE’ÜL
Lâtif ve Müjdeli Bir Tefe’ül: Üstad, Galib ve Süleyman; Ümmî Sinan divanında mesleğimize ve Sözler’e dair tefe’ül edildi, şu beyitler çıktı. Baktık, Sözler lâfzı, bütün divanında yalnız bu kafiyelerde görünüyor. Demek Sözler “hak söz” hem “nur söz” oluyor.
Derim ki yardımcım Allah
Şefaatçım Resulullah
Ki bürhanım Kitabullah
Budur bendeki hak söz
Senin kapında kul çoktur
Hesabı, haddi hiç yoktur
Velâkin bir dahi yoktur
Sinan-ı Ümmî gibi nur söz
۞۞۞
(Şeyh-i Geylânî’nin –kendinden sekiz yüz sene sonra–
gayb-aşina gözüyle haber verdiği bir hadise-i Kur’aniyedir.)
MÜHİM BİR İHBAR-I GAYBÎ
Kur’an-ı Mucizü’l-Beyanın hizmetindeki kudsiyete, kerametkârane sekiz yüz küsur sene evvel Gavs-ı Âzam ünvanıyla bihakkın iştihar eden Kutb-u Âzam Şeyh-i Geylânî,
نَظَرْتُ بِعَيْنِ الْفِكْرِ فٖى حَانِ حَضْرَتٖى * حَبٖيبًا تَجَلّٰى لِلْقُلُوبِ فَجَنَّتِ
fıkrasıyla başlayan kasidesinin ahirinde, Mecmuatü’l-Ahzab’ın birinci cildinin beş yüz altmış ikinci sahifesinde, beş satırla şu zamanda hizmet-i Kur’aniyedeki heyete ve başında bulunan Üstadımıza beş vecihle bakıyor ve gösteriyor. İşte o beş satır şudur: