Risale-i Nur şakirdlerine bilhassa baktığına müteaddit emareler var. O da Gavs-ı Geylânî gibi Risale-i Nur’un makbuliyetini imza ediyor ve alkışlıyor.
Birinci Emare: Latin hurûfunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirildiğini teessüfle bahsedip ve ulemaü’s-sû’u tokatladığı yerde birdenbire birisiyle irşadkârane konuşuyor ve diyor ki: يَا مُدْرِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ “Sana verdiğim ders ile hıfz duasını et.” İşte bu مُدْرِكْ aynen Hz. Gavs’ın kaside-i meşhuresinde مُريِدىِ dediği adamın aynıdır. Çünkü ikisi de aynı fitneten bahsedip umum içinde hususî bir adama iltifat gösteriyorlar. Kaside-i Gavsiye’de مُريِدىِ ilm-i cifir ve on yedi emare ile مُلاَّ سَعِيدْ ’dir. Hem اَلْكُرْدِى olduğu tahakkuk etmiş. Risale-i Nur’un bir vasıta-i naşiri olan Üstadımızın hem ismi, hem lâkabı مُريِدىِ lâfzında olduğu gibi, aynen Hz. Ali’nin (r.a.) يَا مُدْرِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ (Haşiye) ilm-i cifirle ve hesab-ı ebcedle aynen hem مُلاَّ سَعِيدْ hem اَلْكُرْدِى oluyor. Her birisi iki yüz altmış beş ediyor. مُدْرِكًا üstündeki tenvin vakfta (elif)’e inkılâb ettiği için اَلْفٌ oluyor. مُدْرِكْ lâfzı mim’siz yukarıdan okunmasıyla كُرْد olduğu gibi اَلزَّمَانِ lâfzı da بَدِيعُ الزَّمَانِ ’ın bir parçasını okumakla bu emareyi letafetlendiriyor. Demek o zamana yetişenlerin arasında Hz. Ali (r.a.)’ın hitabına mazhar çok efrad içinde Risale-i Nur naşirine hususî bir iltifatı var.
İkinci Emare: Hz. Ali (r.a.), hırs ve tama’ yolunda bid’alara tabi olan bir kısım ulemaü’s-sû’u tokatladığı vakit, ulema içinde birisiyle merhametkârane